ruterf.jpg            Gün geçtikçe bilim, bizlere yeni ve farklı dünyaların kapılarını aralamaktadır. Dün atomu bile hayal edemeyen insanoğlu bu gün protonu, nötronu hatta elektronu ve bu taneciklerin yapısını incelemenin ötesinde elektrondan daha basit olan atom altı taneciklerin varlığından söz etmeye başladılar. Hatta, söz etmek yerine bu taneciklerin yapısını mercek altına aldılar bile.
               Çok önceleri 4 maddeden bahsediliyordu: toprak,hava su ve ateş.
            Daha sonra maddenin bölünemez atomlardan oluştuğu düşünüldü. 20.yy başlarından itibaren atomların da bir şeylerden oluştuğu anlaşıldı. Madde bombardımana tutuldu. Atomun öyle basit bir kürecik olmadığı anlaşıldı. Çok enteresandır ki, bu taneciklerden en hafifi, en ilginci olan elektron, en önce keşfedildi. 1897’de. Rutherford, havadaki azot atomlarını alfa parçacıkları ile bombardıman ettiğinde birim pozitif yüklü bu parçacıkları keşfetmiş (1919) ve bunlara protonlar adını vermişti. Atom kütlelerinin çekirdekteki proton kütlelerinin yaklaşık iki kat olmasını göz önüne alan Rutherford, 1923’te çekirdekte ‘yüksüz protonların’ olabileceğini ileri sürmüştü. Nötron ise çok daha sonra, 1932’de gözlendi. Chadwick, buldu nötronu. O yıllarda tüm maddelerin yapı taşlarının elektron, proton ve nötron olduğu düşünüldü. Çok uzun zaman atomun: Protonlar, nötronlar ve elektronlar’dan oluştuğu fikri hakim oldu kimyacılarda.
              Bugün foton dışında üç tip önemli parçacık olduğunu biliyoruz: leptonlar, kuarklar ve gluonlar. Leptonlar ve kuarklar, maddesel dünyanın “tuğlalarını” oluştururken; gluon denilen parçacık/dalgalar da kuarkları ve leptonları birbirine yapıştıran “tutkal”ı oluşturuyorlar.